Fortune Mayıs 2018, Vergi Usul Kanunu Reform Çalışmaları
Değerli Fortune okuyucuları,
Bu sayıda uzun süredir üzerinde çalışılan Vergi Usul Kanunu reformu çerçevesinde şirketlerin mali tablolarının oluşturulması ile ilgili görüş ve değerlendirmelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Mali Tablolar, işletmelerin bütün bir dönem sonundaki faaliyetlerinin özetidir. Mali tablolar işletme ile bağlantılı olan çok sayıda tarafı ilgilendirmekte ve aynı zamanda da onların işletme ile ilgili verecekleri kararları etkilemektedir. Bu çerçevede mali tabloların, doğru ve gerçek bilgileri yansıtıyor olması şirketler açısından oldukça önem taşımaktadır.
Hali hazırda Türkiye’deki işletmelerin hemen hemen tamamı yasal defterlerini Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre tutmakta ve buna göre de bilanço, gelir tablosu gibi mali tablolarını düzenlemektedirler. Vergi Usul Kanunu’na göre düzenlenen bilanço ve gelir tabloları yine bu kanunda yer alan değerleme hükümleri dikkate alınarak vergi bazlı olarak hazırlanan mali tablolardır. Dolayısıyla söz konusu mali tabloların sonuçları daha çok Maliye Bakanlığı’na verilecek beyannamelerde yer alacak vergi matrahının oluşturulmasına hizmet etmektedir. Bu çerçevede vergi bazlı olmayan ve işletmelerin gerçek mali durumunu yansıtacak mali tabloların oluşturulması amacıyla dünyanın birçok ülkesinde uluslararası finansal raporlama standartları kullanılmaktadır. Bu standartlar her ne kadar yabancı sermayeli şirketler tarafından uzun süredir kullanılıyor olsa da, ülkemizde söz konusu standartlara benzer Türk Muhasebe Standartları (TMS/TFRS) Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu kararları çerçevesinde sadece bağımsız denetime tabi işletmeler tarafından da uygulanmaya başlamıştır. Böylece hali hazırda bağımsız denetime tabi firmalar hem Vergi Usul Kanunu’na göre hem de TMS/TFRS’ye göre finansal tablolarını hazırlamaktadırlar. Dolayısıyla farklı sonuçlara sahip finansal tabloların mevcudiyeti, özvarlık tespiti, kar dağıtımı, devir yoluyla birleşme gibi durumlarda hangi finansal tabloların dikkate alınacağı konusunda kafa karışıklığına neden olmaktadır. Mali tabloların TMS/TFRS ve Vergi Usul Kanunu’na göre farklı sonuçlar vermesi, bu tabloların oluşturulmasında kullanılan değerleme hükümlerinin farklı olmasından kaynaklanmaktadır.
Vergi bazlı değerleme hükümlerini TMS/TFRS ile yaklaştırmanın mümkün olabileceğini, ancak Vergi Usul Kanunu’ndaki değerleme ile ilgili maddeleri birebir TMS/TFRS ile uyumlu hale getirmenin, uygulamada bugünkünden daha fazla sorun yaratacağı düşüncesindeyim. Zira muhasebe standartları, işletmelerle ilgili kamuya risk bazlı bilgi aktarmayı hedeflerken, vergi kanunları vergileme prensiplerine uygun vergi almayı hedefler. Yani ikisinin hedefi ayrı odaklara yöneliktir.
Esasen işletmelerin ticari kar/zarar açısından TMS/TFRS kapsamında finansal tablo hazırlamaları ve sonrasında vergiye baz mali kar/zarara ulaşılırken de bu tablolara Vergi Usul Kanununca öngörülen indirim ve eklemelerin yapması en makul çözüm olarak gözükse de, bu konuda gerekli eğitimin verilmesi, uygulamanın yaygınlaştırılması ve alt yapının iyi hazırlanması gerekir.
Leon Aslan Coşkun